04 Temmuz 2007

Kuzey Irak Türkiye'nin Arka Bahçesidir

Kürt tehdidi yok!

Türkiye’ye Kuzey Irak kaynaklı bir Kürt tehdidinin olmadığını, asıl tehdidin ABD’nin bölgede uygulamaya çalıştığı politikalardan kaynaklandığını daha önce yazmıştık. Türkiye, bu durumu, kendisine Barzani ve Türkiye’deki uzantıları tarafından yapılan saldırı ve kışkırtmaları tahlil ederken dikkate almalıdır. Barzani’nin yaptığı sadece kışkırtmadır. Barzani şu anda ‘sahibini sesi’ olarak vazifesini yapmaktadır. Türkiye bu kışkırtmalara cevap verirken, aslında tepkisinin asıl hedefinin ABD olduğunu da unutmamalıdır.

Hem Barzani - ABD hem de Türkiye, Barzani çetesinin ve milislerinin gücünü çok iyi biliyor. Kuzey Irak şu an hiç olmadığı kadar Türk istihbaratçı ile kaynıyor. K. Irak’ta ki sözüm ona devletin tüm idari yapılarının içerisine sızmayı başaran Türk istihbaratı, bu çetenin attığı ve atacağı adımları çok iyi biliyor.

Tüm göstergeler, K. Irak halkında bir bağımsızlık istek ve iradesinin olmadığını, yaşanan gelişmelerin ABD (ve İsrail) destekli bir oluşum olduğunu ortaya koyuyor. En son yaptığımız Kuzey Irak ziyaretinde, Suriye sınırı yakınlarında görüştüğümüz (aslen Mardinli olan) Barzani ekibinin etkin isimlerinden Davut Bağıstani, ‘aklı başında her Kürdün gelişmelerden kaygı duyduğunu, ABD’nin eninde sonunda bölgeyi terk edeceğini, sonunda Kürtlerin; Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın Sünni Arapları ile baş başa kalacağını’ anlatmış ve ‘maalesef Mesut artık tamamen ABD oyuncağı oldu, tüm tutarlılığını yitirdi’ diye eklemişti.

Aslında, bölgede oynanan oyun, batının daha özelde İsrail ve ABD’nin çıkarları için, birbirine çok benzeyen ve aralarında akrabalık bağları olan insanların birbirleri ile çatıştırılıyor olmasıdır. Bağıstani’nin tespiti ile ‘Kürtler bu oyunu kaybedecek ve yine ABD’nin ihanetine uğrayacaklardır’.

En son İngiltere, 20012 yılını ‘Irak’tan çekilmek için’ vade olarak vermiş, bu tarih ABD’de bulunan savaş karşıtı çevreler ile Demokrat Parti mensupları arasında çok geç bir vade olarak kabul görmüştür. Tarih değişebilir, fakat eninde sonunda bu bölge gerçek sahiplerine kalacaktır. Bölgede biz hancıyız, oysa ABD sadece yolcudur.

İşte soğukkanlı davranarak Barzani ve çetesine anlatılacak olan budur. Bir gün gelecek ve çevrelerinde bulunan Türkiye, İran, Suriye ve Araplarla kuşatılmış bir coğrafyada sıkıştırılacaklarıdır.

Barzani ve çetesinin Türkiye’ye karşı yapabileceği tek şey terörü desteklemektir. Zaten yaklaşan mayıs ile birlikte terör örgütünün faaliyetleri de hızlanmakta, her gün güneydoğudan alçakça saldırı haberleri gelmektedir.

Türkiye’nin bu safhada K. Irak’a (ve Kerkük’e) müdahalesi zor hatta imkansızdır. Bilmeyenler için bir not verelim. Habur ile Kerkük’ün arasındaki mesafe yaklaşık olarak Ankara ile İstanbul arasındaki mesafe kadardır.

Fakat (askeri müdahale seçeneğini bir kenara bıraksak bile) Türk halkı hükümetten çok acil olarak bazı soruların cevaplarını vermesini ve acilen bir eylem planını devreye sokmasını beklemektedir.

Güneydoğuda PKK’nın kullandığı mayınlar ve silahların menşei nedir? Bu silah ve mühimmatlar hangi ülkenin malıdır ve hangi kaynaklar ve lojistik yolları kullanılarak PKK’ya temin edilmektedir? Bu sorunun cevabı, PKK’nın gerçek hamisinin kim olduğunu ve bu kanlı örgütün kime, niye hizmet ettiğini açıklayacaktır.

Neden hala Habur sınır kapısı açıktır? Mevcut durumda bu kapı ile K. Irak beslenmektedir. K. Irak hariç Irak’ın diğer bölgelerine yapılacak ticaret için neden ikinci bir kapı (Suriye sınırında, Ceylanpınar’da) açılmamaktadır? Bu gecikmenin izahı nedir?

K. Irak’taki Kürk devletinin oluşumuna katkı yapan Türk firmaları hangileridir ve hangi sebeple bu firmaların faaliyetlerine izin verilmektedir?

Türkiye’de ürettiği elektrik enerjisini K. Irak’a satan firma hangisidir ve bu firmanın bazı iktidar mensupları ile bir ilgisi var mıdır?

K. Irak’la ilgili bir eylem planınız var mıdır? Varsa neleri kapsamaktadır? Varsa uygulamada geç kalınmamıştır?

Evet bu sorular uzayıp gidebilir. Fakat gözüken Türkiye iç siyaseti ile uğraşmak veya Türkiye ile hiçbir bağı olmayan ülkelere bilmem kaç kez ziyaretler yapmak hükümete ve Başbakana daha kolay gelmektedir.

Eylem planı deyince, TSK, K. Irak aktif eylem planının birinci fazını uygulamaya koymuş bulunmaktadır. İçeriği tam olarak bilinmeyen plan, mayıs ayından itibaren Türkiye için K. Irak konusunun (hükümete rağmen) çok aktif olacağına ve Türkiye sınırları içerisinde büyük askeri operasyonların bekleneceğine işarettir.

Bu aşamada hükümete düşen görev, TSK’nın eylem planını hem diplomatik yollarla desteklemek hem de sivil iradeye ait bir eylem planını hazırlamak ve uygulamaya koymaktır.

Türkiye’nin artık pasif aktör konumunu terk edip aktif hale gelmesi gerekmektedir. Bu güruhun haddini bildirmek demek illa Kuzey Irak’taki Barzani çetesinin veya Türkiye’deki uzantılarının tepelerine balyozu indirmek değildir. Yapılacak çok şey vardır (lütfen bu konuda daha önce yazılan Cezayir-i Seba Sendromu başlıklı yazıyı okuyunuz http://onpunto.com/ShowBlog.aspx?Web=thenewport&CId=41878 ).

Barzani’ye, ABD çekildikten sonra ne olabileceği çok açık biçimde ifade edilmelidir. Hem ABD hem de K. Iraklı aşiret liderlerine şehit olan her askerin hesabının sorulacağı çok iyi anlatılmalıdır. İlaveten gidişattan sadece çetenin değil tüm bölgenin sıkıntıya gireceği de izah edilmelidir.

Uzun dönemli bakarsak, önümüzde iki alternatif bulunmaktadır. ABD bölgeden çekildikten sonra ya (kuzeyinde Kürt devletinin olduğu) parçalanmış bir Irak veya toprak bütünlüğü korunmuş bir Irak söz konusudur.

İkinci alternatif gerçekleşirse, Türkiye arka bahçesi ile işbirliğini; siyasi ve ekonomik sahalarda geliştirir, kendi demokrasi tecrübelerini bölgeye aktarır ve istikrarlı bir K. Irak oluşabilir. İlk alternatifin gerçekleşmesi durumunda ise, Kürtler tarihlerinde hiç karşılaşmadıkları acı ve ızdırap dolu yıllara hazır olmalıdır. Bu durumda bölgede çıkacak yangın tüm Orta Doğu içinde yıkım getirebilir.

PKK’nın Cariyeleri ne demek?

Bu slogan şehit anneleri derneğine ait... Artık her şehit cenazesinde açılıyor... Cariyeden kastedilen, herkesin kolaylıkla anlayabileceği gibi, Leyla Zana’dır. Leyla Zana’nın şahsında Türkiye’nin imkanlarını kullanarak PKK’ya ve bu örgütün eli kanlı liderine/teröristlerine yardım ve yataklık yapanları işaret etmektedir. Yoksa, Abdullah Öcalan’ın Lübnan’da Beka vadisinde yaşarken, aşk ve kadınların mutluluğu konularında, burnunu karıştırarak, göbeğini kaşıyarak konferans verdiği PKK’nın kadın militanları değildir kastedilen...

2007 , ‘PKK’nın cariyeleri’ içinde bir yol ayrımı, bir politika değişikliğinin olduğu bir yıldır.

İmralı’da ikamet eden katilin fiili liderliği bitmiş, batı destekli PKK’nın Türkiye’de ki yardakçıları yönlerini Kuzey Irak’a çevirmişlerdir.

Leyla Zana’nın ‘Barzani Amca’ söylemi de bunu işaret etmektedir, ‘Kerkük, Diyarbakır kadar bizimdir’ sözü de bu gerçeği açıklamaktadır.

PKK-ABD ilişkisi

Artık kendimizi kandırmayı bırakalım. Teşhisi doğru koyalım...

Barzani’nin verdiği mesaj yeni değildir. Daha önce benzeri mesajları kendi kamuoyuna ve Türkiye’deki örgüt militanlarına ileten Barzani bu kez (birazda daha önceki sözlerine yeterince tepki gösterilmediği için) haddini aşmıştır, o kadar. Çete lideri değneksiz köyde dolaştığını düşünmeye başlamıştır. Bunda Türkiye’deki iktidarın ataleti, ulusal konulardaki duyarsızlığını da dikkate almak gerekir. Fakat hepsinden önemlisi bu sözlerin ABD icazetli olması ve hedefin Türkiye’deki PKKlılar olduğudur.

Türkiye’ye güneyinden gelen tehdit ABD tandanslıdır, KDP değil...

Geldiğimiz noktada PKK, Barzani’nin maşasısıdır. Türkiye’deki terörist kesimler son günlerde, bu görüşü destekler biçimde, kendilerini hızla Barzani ile organik yapılanma içerisinde göstermeye çalışmaktadırlar.

Barzani ise ABD’nin maşasıdır. Dolayısı ile ABD-PKK ilişkisini keşfetmeden ve politikaları bu yönde oluşturmadan sonuç almak mümkün değildir.

Sahi bitirirken unutmadan soralım; Barzani, TBMM’de 70 (yazı ile yetmiş) milletvekilimiz var dediği zaman kim ne tepki vermişti?