04 Temmuz 2007

Kürdistan Matruşkası

Kürdistan fikrine alışmak kolay mı sorusu şu an Türkiye’de en sık sorulan sorulardan birisi. Ben bu soruyu ‘Kürdistan fikrine alışmak gerekli mi’ diye revize edeceğim. Bu yazı bu soruya cevap arıyor…

Bu soruya cevap ararken yazdıklarım tamamen beni bağlar. Burada yer alan bilgiler Kuzey Irak ve Irak ile ilgili şahsi gözlemlerim ve Irak konusunda çalışan bazı Amerikalı ve İngiliz gazeteci ve raportör dostlarımın sağladığı bilgilerden oluşmaktadır.

Kuzey Irak’ı bilen bilir. Orada fiili bir devletin oluştuğunu inkâr etmek mümkün değil. Ancak devekuşu misali düşünürsek, evet o bölgede oluşmuş bir devlet yoktur ve Kuzey Irak, Irak’ın bölünmez bir parçasıdır.

Fakat alışamasak bile gerçekte orada bir devlet var, adı Kürdistan. De facto bu durum maalesef…

Habur’dan Irak’a giriş yaptığınızda sizi ‘welcome to Kürdistan’ tabelaları karşılar. Henüz Türkiye pasaportuna vize uygulayıp, kendi mühürlerini basacak cesaretleri olmasa da, Kürdistan damgası taşıyan bir kâğıt parçası sadece Kuzey’de değil tüm Irak’ta size eşlik etmek zorunda.

Kuzeyde gezerken, seyahat ederken yollarda gördüğünüz silahlı şahıslar giyimleri, kuşamları ile Musul ve güneyindeki bölgelerde karşılaşacağınız Irak Polisi ve Askeri Kuvvetlerinden farklıdır. Silahlı peşmergeler hızlı bir şekilde düzenli ordu haline gelmekte, Kuzey Irak’ın silahlı kuvvetlerini oluşturmakta.

Zaho’da, Dohuk’ta veya Selahaddin kentlerinde pek anlamasakta, özellikle KDP’nin merkezi Erbil’de ve YDP’nin merkezi Süleymaniye’de, aslında Irak’tan farklı bir ülkede olduğunu çok kolay anlarsınız. Parlamento binası, Gümrük Teşkilatı, Adliye ve noter müessesesi, Merkez Bankası, Polis, Posta Hizmetleri Teşkilatı ile işleyen bir devlet.

Kürtler 1. Körfez Savaşı sonrası oluşturulan bu coğrafi bölgeden aşağıya, Musul’un güneyine inmekte zorlanır, Araplar ise Kuzey Irak’a girmekte.

Çok iyi bir gözlemci olmasanız bile, bu bölgede oluşan yapının, federal bir ülkenin bölgesi olmaktan çok öte, hatta özerklik sınırlarını bile çoktan aşmış devletleşmiş olduğunu fark edersiniz. Biz ne dersek diyelim… En azından şu aşamada, en azından bu şekilde…

Bu yapının oluşmasında Türkiye’nin tarihi hatalarından, özellikle 1. Körfez savaşı sonrası, çekiç güç dönemindeki hatalarından bahsetmeyeceğim, hepimizin malumu. Elan önemli olan bu oluşum karşımızda iken ne yapmamız gerektiği, bu konunun analizi.

Kürt bölgesini oluşturan coğrafya iki ayrı grubun egemenliği altında. Tarihte birbirleriyle kanlı bıçaklı olan, hatta silahlı mücadeleleri 1978–1980 döneminde zaman zaman Türkiye sınırlarında sirayet eden Barzani ve Talabani şu an için bir ittifak oluşturmuş durumda. Geçici bir ittifak (ki bu konuda da Türkiye’nin arabuluculuk yaptığı, bu stratejik hatanın bugün kimse tarafından telaffuz edilmediğini unutmayalım)…

Amerikan varlığı ve bölgenin güneyinde yer alan Sünni Arapların, Kürtler için besledikleri kin, hatta bölgeye komşu Suriye, İran ve Türkiye’nin kendileri ile ilgili düşünceleri bu iki grubu zoraki bir ittifaka zorluyor.

Ortalık süt liman olsa, bu grupların yarım kalmış hesapları için, yeni bir egemenlik mücadelesi için tekrar savaşa tutuşabileceği bir beklenti.

En önemlisi, bölgede, Irak’ın yeni Petrol Kanunu ile birlikte oluşan müthiş bir rant söz konusu. Mevcut rant kaynakları (gümrük gelirleri, sigara ve uyuşturucu kaçakçılığından gelen kara para, diğer kara para aklama operasyonları ve ihaleler) Barzani ve Talabani grupları arasında bölüşülüyor. Merkezi Irak Hükümeti içerisinde Kürtlere tahsis edilmiş olan bakanlıklar yine bu iki grup arasında bölüşülmüş. Her iki grubun Bağdat temsilcileri şu anda politik meselelerden çok partilerinin ve kendilerinin ihalelerden alacakları yüzdeleri takip etmekle meşgul. Bu noktada Talabani’nin hakkını yemeyelim. Rant faaliyetleri Barzani ailesi ve partisine göre daha edepli gidiyor.

Yeni devlet oluşumu ile birlikte söz konusu olacak olan yeni rant kaynakları bu ittifakı nasıl etkiler hep beraber yaşayıp göreceğiz. Rant bölüşümünden de önemlisi bu iki grup arasında oluşan son ateşkes öncesi Talabani’nin daralan nüfuz sahasına ilerde nasıl tepki vereceği bir muamma.

Bu noktaya kadar çizilen tablo, pek çoğumuzu karamsar yapmış olabilir. Fakat görünürün ötesine geçmek gerekli. Burada bir devlet oluşumu var, doğru. Fakat gidenler bilir, Hollywood stüdyolarında Western tarzı filmlerde gördüğümüz şehirler aslında ‘vardır da yoktur’ türündendir ya hani. Duvarların arkası boştur ya hani.

Bu oluşan devletçikte aynen böyle. Kartondan devlet. Anlı şanlı isimler verilen devlet binalarının kartondan kaleler olduğunu anlamak zor değil. İşlemeyen mekanizma sadece burada ABD’nin yaptığı hatalardan kaynaklanmıyor. Devlet geleneğinin ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor. Tarihte devletleşememiş insanların, aşiretlerin toplandığı bölge için verilecek isim belki ‘zoraki devlet’ olabilir.

Amerikan varlığı buranın ahalisinde, halkta büyük bir memnuniyet gösterse de, sıradan vatandaşın tek derdi güvenlik. Araplara karşı güvende olmak…

Kürt milliyetçiliği pompalansa da bu sadece parti kademelerinde hâkim. Halk arasında Arap düşmanlığı birleştirici bir unsur ama sorsanız çoğunluk kendini önce Müslüman diye tanımlıyor, sonra aşiretinin ismini söylüyor. Yani bakmayın bölgeye ayak basmadan, Türkiye’den sallayanların çizdiği tabloya.

En önemlisi anlatmaya çalıştığım yapının çürüklüğü. Ne Barzani ne de Talabani çok idealist değiller. Eğer Molla Mustafa Barzani mezarından kalkıp gelse, olanı biteni görse ilk işi oğlunu partisinden atmak olurdu.

Bölgede daha çok Barzani’nin sözünün geçtiği bir gerçek. Türkiye ile ilgili hedefleri olan da Barzani, TBMM’ne kadar el uzatan da o. Talabani daha soğukkanlı durmayı becerebiliyor.

Çürük yapıdan bahsetmişken, Barzani ailesi (aşireti) yediden yetmişe rant paylaşımın içinde. KDP bir partiden çok çete görünümünde. Bölgenin sözüm ona Başbakanı olan Neçirvan Barzaniden, parti Genel Sekreteri Fadıl Mirani’ye kadar, Bağdat temsilcileri Mehmet Eminden Mesut Barzani’ye kadar hepsi bu çürümüşlüğün içerisinde.

Pentagon kaynakları, ailenin ihaleler yolsuzlukları, kaçakçılık faaliyetlerine kadar her şeyin farkında. Fakat ABD her muz cumhuriyetinde olduğu gibi, Kuzey Irak’ta da iktidarı böylesi bir çürük yapıya teslim etmekten memnun. Her muz devletçiğinde olduğu gibi elitleşmiş bir grup çete oluşturup yönetimi sürdürüyor. Tabi ABD’nin varlığı ile.

Kuzey Irak’ta demokrasi ve demokratikleşmek mümkün mü? Hayır. Ama eğer böyle bir değişim olsa halkın ilk tasfiye edecekleri bu aşiret ağaları olurdu.

Dolayısı ile bu oluşum, bu de facto devlet bu çeteleşmeye bağlı.

İlk etapta bir devlet ortada. Ama bu devletin matruşça bir devlet olduğunu unutmamak gerekli. Matruşkanın dışı Kürdistan. İlk açtığınızda karşınıza bu devlet görüntüsü yerine bukez çeteleşme çıkıyor.

Matruşkayı tekrar açarsanız bu kez karşınızda ABD’yi buluyorsunuz.

Belki ABD’ye ulaşınca en son ‘bebeğe’ ulaştığınızı düşünebilirsiniz, fakat yanılırsınız. Matruşkanın içinde, en içinde asıl aktör yer alıyor. Merak ediyorsunuzdur. Ama biraz zahmete girip lütfen bu asıl aktörü siz bulun. Benim yapabileceğim size bir ipucu vermek olur.

Düşünün, ölen 600 bin Iraklı, yakılan yıkılan bir ülke, o ülkenin kültürel mirasından bölgede en çok kim karlı çıktı? Yüzölçümü küçük ama dünya sahnesinde nüfuzu büyük bu ‘son bebek’ kim?

Eğer hala bulamadıysanız size son bir ipucu daha vereceğim. Mesut Barzani’nin annesi (yani Molla Mustafa’nın eşi) hangi aşiretten? Türkiye’de de bir kolu mevcut olan bu aşiretin Kuzey Irak’taki uzantısı hangi dini inanışı taşıyor ve bu dine mensup olan bölge ülkesi kim?