04 Temmuz 2007

AKP'nin Yaşattığı İkilem

AKP ile ilgili yapılan analizlerin, yazılan makalelerin pek çoğunda bir ikilem görmek mümkün. AKP’ye ideolojik olarak karşı olanlar bile ‘aslında son 4 yıldır ekonomi fena yönetilmiyor, Türkiye son 30 yılın en istikrarlı dönemini yaşıyor’ diyorlar.

3 Mayıs 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısında Ertuğrul Özkök’de aynı ikilemi yaşıyor, bir taraftan AKP ile yaşadığımız problemlere dikkat çekerken diğer taraftan da ‘Türkiye bu dönemde dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasına girdi diyor’.

Benim bu görüşe itirazım var, ulaşılan bu sonuca rezervlerim var.

AKP’nin istikrarlı dönemi konusunda ilk itirazımı ‘Dünyanın neresindeyiz?’ isimli analizde yapmıştım. Mevzuat ıslahatları ve para piyasalarının dışa açılması hariç Türkiye son beş yılda pek çok sahada bir arpa boyu yol gitmemiştir.

Yine aynı yazıda anlatıldığı şekilde, Türkiye son beş yılda yolsuzluk ekonomisinde sınıf atlamayı bırakın, gerilemiş ve bir alt kategoriye düşmüştür (Bu analize ait verilerin ham haline http://www.mediamax.com/thenewport/Links/520EB730B3 adresinden ulaşabilirsiniz).

Özkök’ün ve diğer yazarların AKP’nin performans değerlendirmesinde söyledikleri bir açıdan doğrudur. Türkiye ‘nominal’ milli gelir sıralamasında dünyanın 22. büyük ekonomisine sahiptir (Tüm dünya ülkelerinin GSYİH – Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla, kişi başına düşen GSYİH ve GSYİH büyüme oranlarına ve ülke mukayeselerine http://www.mediamax.com/thenewport/Links/A4F5FFC47A adresinden ulaşılabilir).

Türkiye, ‘Yahoo World Statistics’ verilerine göre GSYİH dikkate alındığında dünyanın 22. ülkesi, mili gelir büyüme hızı açısından dünyanın 24. ülkesi, kişi başına düşen milli gelir açısından dünyanın 89. ülkesidir*.

Milli gelirin nominal büyüklüğü, bir ülkenin ekonomik gücü hakkında bilgi verebilir, fakat bu bilgi yanıltıcıdır. Aynı şekilde kişi başına milli gelirde kesin bir yargıda bulunmamızı sağlamaz. Verilere teker teker bakarak ne Türkiye’nin dünyada 22. büyük ekonomisine sahip olduğunu ne de 89. sırayı aldığını söyleyemeyiz.

Örneklerle gidersek:

1. Kişi başına milli gelir, nüfusu az olan ülkelerde ekonomik büyüklüklerine nispeten çok yukarılarda gerçekleşebilir ve yanıltıcı sonuçlar verir. Avustralya’nın doğusunda yer alan (Okyanusya’da bir ada ülkesi olan) Nauru’nun kişi başı milli gelir seviyesi, tek başına bakıldığında, bu ülkenin dünyanın en önemli ülkelerinden birisi olduğunu gösterir. Oysa bu ülkenin yok denecek kadar az olan nüfusu, adada bulunan zengin fosfat yatakları sayesinde müreffeh bir hayat sürerler. Aynı şekilde Lüksemburg’un kişi başı gelir verileri de bu ülkenin ekonomisine ait yanıltıcı çıkarımlarda bulunmamızı sağlar.
2. Hindistan’ın kişi başına düşük gelir seviyesi, Nauru ve Lüksemburg örneklerinin tam aksine kalabalık ülkeler için bu kıstasın kullanılamayacağını gösterir. Hindistan, kişi başına gelir seviyesinden çok daha güçlü bir ekonomiye sahiptir.
3. GSYİH seviyesi, nominal değere bakıldığında, pazar büyüklüğü bilgilerine ulaşmamızı sağlar, ekonomilerin gücünü göstermez. Bu sebeple nominal GSYİH açısından dünya sıralamasında üst sıralarda yer alan bir ülkenin, reel sıralamada daha alt seviyelerde yer alması beklenebilir.
4. Metodolojik olarak yanlış olsa da, her iki istatistik (GSYİH ve kişi başına GSYİH) bir fikir verebilir, bir çıkarımda bulunmamızı sağlamaz.
5. Doğrusu, tek bir faktöre göre değil, tüm ekonomik büyüklük faktörlerini dikkate alarak karar vermek gerekir.
6. Eğer elimizde sadece yukarıda anlatılan iki istatistik varsa, ‘daha doğru’ analiz yapmak için en basit metot, iki istatistiğe göre oluşan dünya sıralamasının ortalamasını almaktır.
7. Bu yönteme göre ise Türkiye’nin milli gelir büyüklüğünün dünyadaki göreli gücü (nüfus dikkate alındığı takdirde) 55. sıraya karşılık gelecektir.
8. Türkiye’nin milli gelir seviyesine göre daha düşük gerçekleşen kişi başına gelir seviyesi hem Türkiye’nin nüfusuna bağlıdır, hem de ekonomik büyümenin (Singer’in dediği gibi) ‘fakirleştiren büyüme’ olmasındandır.

Sonuç olarak, nominal milli gelirimizin dünyada 22. sırayı alması, Türkiye’nin pazar büyüklüğüdür. Bu sonuçta önemli bir başarıdır ve yadsınamaz, fakat ekonomik gücümüz malesef bu seviyenin epey altındadır.

Objektif olmak için bir tespiti iyi yapmak gerekir. Nasıl ki, piyasalarda var olan istikrar, özellikle AKP öncesi dönemde uygulamaya konulan istikrar programlarının sonucu ise ve AKP bu istikrarın korunmasında gayret etmiş olmasına rağmen bu başarının tek başına mimarı değilse, ekonomik gücümüzün bu düşük seviyede gerçekleşmesinin müsebbibi de AKP değildir.

Bu resmin arkasında 1970’lerin son döneminden itibaren yaşanan ekonomik krizlerin payı vardır.

-----------------------------------------------------


* Dünya Bankası verileri dikkate alındığında (http://siteresources.worldbank.org/ICPINT/Resources/Atlas_2005.pdf) Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri ‘Atlas metoduna’ göre 86, ‘Satın alma gücü metoduna’ göre 89’dur.