22 Ekim 2007

Terörün Gerçek Amacı

Terör uzmanları terörün hizmet ettiği amaç ve ulaşmaya çalıştığı yığınla farklı hedef ortaya koyarlar.

Terörün hedefleri iki temel gruba ayrılabilir. Birinci grupta terörün kısa vadeli hedefleri vardır: PKK’nın bir araç olarak kullanılıp Türkiye’nin köşeye sıkıştırılması, Türkiye’nin K. Irak’taki Kürt devleti oluşumunu kabullenmesi, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması vb.

PKK, bu kısa dönemli hedeflerde başarılı olamayacağını çok iyi bilmektedir. Bu hedefler başarısız olunacağı bilinerek tespit edilmiş ve uygulamaya konulmuş hedeflerdir.

İkinci grupta ise uzun dönemli hedefler vardır. Toplumsal psikolojinin ‘güven’ kaybı, bu güven erozyonu ile birlikte ‘bazı’ insanlarda/vatandaşlarda Türkiye’nin PKK ile mücadelede başarısız olacağına dair bir kanaat oluşturmak vardır. Esas ulaşılmaya çalışılan gaye budur.

Bu gayeye erişmek, toplumda bir yılgınlık meydana getirecek, üstelik bazı ayrılıkçılara ise tam tersine ‘güven’ aşılayacaktır.

Özellikle PKK terörünün zirve yaptığı 1990’lı yılların başları hatırlanırsa, içlerinde ‘iyi niyetli’ diyeceğimiz aydınlarında olduğu bazı kimseler, ‘ayrılsınlar bakalım nasıl yaşayacaklar’, ‘kendi ayakları üzerinde durabilecekler mi’, ‘Batı Anadolu Türk devleti daha problemsiz, daha güçlü olur’ benzeri düşünceleri dillendirmeye başlamışlardı.

Örnek olarak, iyi niyetinden şüphe etmediğimiz bazı sivil soplum örgütleri hazırlattıkları raporlarda ‘federalizmden, Doğu ve Güney Doğu’ya kısmi muhtariyetten’ söz ediyorlardı (örnek olarak Doğu Ergil’in TOBB için hazırladığı ‘Doğu sorunu ve teşhisler’ isimli çalışması verilebilir).

Daha sonra PKK ile mücadelede alınan başarılı sonuçlar bu tür ‘çıkarımların’ son bulmasına yol açmış ve PKK’nın Türkiye’ye karşı yürüttüğü mücadelede başka metotlar ve başka kalemşorlar devreye sokulmuştu.

Kısa dönem- uzun dönem aslında birbirinden tamamen ayrılamayan iki kavram. Her uzun dönemin değişik kısa dönemlerden oluştuğu dikkate alındığında, PKK’nın kısa dönem taktik ve stratejilerinin de aslında uzun dönemli hedeflere hizmet ettiği görülebilir.

PKK’nın yenilenmiş uzun dönemli hedefi Türkiye Kürtleri ile K. Iraklı Kürtleri ‘organik’ bir ilişki içerisine sokmak, K. Irak’taki devlet oluşumuna destek olmaktır.

Uzun dönemde bağımsız devlet oluşumu ve bu oluşan devletle organik yapıda birleşme hedefinin gerçekleşmesi, başarısızlığı belli olan kısa dönem taktiklerin uygulanması ile mümkün olacaktır.

Hem PKK hem de bu hain örgütün arkasındaki ülkeler, silahlı mücadele ile Türkiye’den tek ‘çakıl taşı’ bile alamayacaklarını, yaptıkları mücadelenin başarısız olacağını bilmektedirler. Ulaşılmaya çalışılan sonuç ‘toplumsal psikolojinin yıpratılması, Türkiye içerisinden temin edilmiş destekçilerinin de yardımıyla, Doğu Anadolu-K.Irak birliği’ fikrinin kabul ettirilmesidir.

Gizli oyun: Türk – Kürt düşmanlığı yaratmak

Dolayısı ile PKK’nın oynadığı oyun, kalabalıklar psikolojisi ile ilgilidir. Tunceli’de karakola atılan bombanın da, Ahmet Kaya tişörtü ile sokakta dolaşan gençlerin davranışlarının da arkasında, kalabalıklarla oynanan oyun vardır.

Topluluk ruhunu tahrikle, şimdiye kadar başaramadıkları bir gayeye ulaşmaya çalışılmaktadır. Tüm kışkırtmalara karşın Türkler ve Kürtler tüm tarih boyunca olduğu gibi yine ‘kardeş’ olarak yaşamakta ve birbirlerini öyle görmektedirler. Bu kardeşlik sonucu, Türkiye’nin hiçbir yerinde (şehit cenazelerinden sonra bile) Kürtlere kaşı bir tepki gelişmemiştir.

Aksine kalabalıkların tepkisi direk PKK’ya ve onların destekçilerine olmuştur.

Öyleyse yapılacak şey basittir. Sahipsiz ve başsız kalabalıkları provoke etmek, iki kardeş milletin arasına nifak tohumları ekmektir. Aralarında zihni birlik, bütünlük ve ortak özellikler barındırmayacak şekilde bir araya gelen insanlar kışkırtılmalı, iki toplum birbirine düşman hale getirilmelidir.

Kuru kalabalık olarakta ifade edilecek bu tür insan kümelerinin ‘örgütlü kalabalıklardan’ çok önemli bir farkı vardır. Örgütlü kalabalıklarda bir liderlik yapısı söz konusudur. Hareket ve davranışlar bir merkezden yürütülür ve yönetilir. Oysa reaksiyoner olarak doğan kuru kalabalıklar lidersizdir ve manipülasyonlara açıktır.

Gelen her şehit cenazesinde ‘kardeş kavgasının’ başlayacağı umudunu taşıyan ve hüsrana uğrayan kanlı örgütün yeni aracı, her iki toplumun içerisinden çıkmış insanların, birlikte yaşanamayacağı tezini, sanki toplumun zihnine kazırcasına tekrar etmeleridir. Her iki taraftan bu fikre hizmet edenlerin isimlerini vermeye bile gerek olduğunu sanmıyorum, netice hemen her gün bir şekilde farklı ortamlarda karşımıza çıkmaktadırlar.

Daha detaya inersek; oynanan oyunun muhataplarından Kürt vatandaşlarımıza, onların ayrı olduğu, Türkiye’nin itilmiş ve terkedilmiş insanları olduğu yalanı tekrar edilmekte, Kürt vatandaşlarımız PKK sorununun ekonomik olduğu yalanı ile kandırılmaktadır. Aynı şekilde Türk vatandaşların beyninde, her gün sabahtan akşama değin, Kürtlerin düşmanlığı ile ilgili bir imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Ne yapalım?

Peki, ne yapmak gerekir derseniz, her şeyden önce ümitsiz olmamak gerekiyor. Daha öncede Türk-Kürt düşmanlığının tohumlarını ekmeye çalışanlar olmuş, kazdıkları kuyuya kendileri düşmüşlerdi.

Yapılacak en önemli şeyin farkındalık olduğunu düşünüyorum. Bir şekilde PKK terörü bertaraf edilecektir. Değil onlarca gerekirse binlerce şehit pahasına Misak-ı Milli savunulacak, ‘toprak denilen’ şeyin aslında vatan olduğu dost düşmana gösterilecektir.

Önemli olan ‘güven, kendine güven ‘ duygusunun kaybedilmemesidir.

Bu yaşadığımız durumdan bin beter bir halde iken M. Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşının ilk satırında olduğu gibi ‘Korkmaya gerek yoktur, bu şafaklardaki ay yıldız sönmeyecektir!’ bunu bilelim yeter.

Sadece biz mi, aslında bu gerçeği başkalarının da bilmesi gerekiyor. Türkçe söyleyince belki anlaşılmıyor diye, Barzani gibi düşünüp, Barzani gibi yaşamaya çalışanlara İstiklal Marşının ilk iki kıtasını birde Kürtçe söyleyelim derim…

***

Netırsın Tıştık bıme nabe

Devletame Jıbe tıştık pe nabe

Ev sıtırka milletımıne ve hebe

Ev ameye ancak ve amebı




Vecheğe tırş neke ez krban tebım

Milletımıni ğurt kesne kare tışteki pebıkı

Güname lıte ne helalbı hegir tüğe vanibıkı

Hak aviyi ege hekiye bımeşini evji milletımıni


***



NOT: Bu yazı 06.06.2007 tarihinde Analiz isimli blogda yayınlanmıştır. O dönemde malesef 'edit' ekibinden gerekli ilgiyi görmeyen bu yazıyı sevgili 'dostların' isteği ile bu kez Stratejik Analiz'de, daha önce okuyanlardan özür dileyerek yayınlıyorum.

21 Ekim 2007

Başbakan çok üzgün...

Başbakan Üzüntülü…

Medyanın bir suçlu araması Başbakanı üzmüş… Üzülmüştür çünkü onunla aynı dili kullananlar şu an itibariyle sırra kadem basmış vaziyette…

Ne zaman bu tür hain saldırılar olsa, malum zevat, ‘mütareke basınının gülleri’ ortadan en azından ilk sıcak saatlerde kaybolur. Aradan bir süre vakit geçer, toplumun öfkesinin dindiği görülür, medyanın ‘milli takımı’ ortaya çıkar, bildik PKK ağzıyla konuşmaya başlar…

Ne Sarıkamış’ta donarak şehit olan Mehmetçikler kalır kullanmadıkları ne de K. Irak bataklığının korku filmi…

Peşmergelerin ‘ex-ante’ kahramanlık hikâyeleri, destanları dinleriz bu arkadaşlardan…

Başbakan merak etmesin, yarın bilemediniz ertesi günü, ‘mütarekeciler’ meydana çıkar, gündemde yine ‘referandum’ ve ‘yeşil liberalizmin’ nimetleri yer almaya başlar…

Başbakan korkmasın, kimse kendisinden geciken tezkereyi, sulandırılan PKK ile mücadeleyi, ‘dokunmayın PKK’ma yaklaşımının’ hesabını sormaz.

Hem ‘hafıza-i beşer nisyan ile maluldur’ hem de zaten göbeğinden dışarıya bağlananların korosu yine, pek yakında şakımaya başlar…

Bize de kala kala ‘misli ile mukabele’ beklentisi kalır…

Başbakan merak etmesin, dünürlere boş yere kurdurulmadı bu kanallar boşuna, ‘yıldız’ gazeteye ve diğer TMSF medyasına boşuna atanmadı o arkadaşlar… Bunlar yapıldı ki ‘24’ saat şakısın bu bülbüller…

Başbakan sadece fırsat buldukça kendisinin yanağına uzanan ve kendisinden makas alanları hatırlasın yeter…

Unutmasın kendisi ‘adil düzenin’ çocuğudur, yeter ki paylaşılan pastada ‘adaletsizlik’ olmasın, bazıları açıkta kalmasın. Yoksa kan uykularına kâbuslar karışır belli olmaz.