07 Mayıs 2007

ABD'nin azalan etkinliği

Roma Çöküyor mu?

Başlık, Robert Fisk’in, Independent’te yayınlanan 7 Aralık 2006 tarihli makalesinin ismi.
Fisk makalesinde, ABD - Roma İmparatorluğu ve Bush - Mark Antony arasında paralellikler kuruyor.

Fisk, analizinde Arap dünyasının saflığını irdeleyip, ‘Araplar önce İsrail’e silah ve para temin eden tüm dünya liderlerini destekler daha sonrada yanıltıldıklarını anladıklarında, bu liderlerin imparatorluklarının çökmesi için dua ederler’ diyor. Örnek olarak, Britanya İmparatorluğu-Winston Churchill ve Amerika-Franklin Roosevelt-Truman-Eisenhower örneklerini veriyor.

Fisk’e göre Araplar şu anda Amerika’nın Irak’ta kaybetmesinden çok memnunlar ve ABD’nin etkinliğinin gerilemesi için dua etmektedirler.

Fisk makalesinde çok önemli bir olguya işaret ediyor. Beyaz Saray sakini için veya Washington’daki yönetim; Irak veya Afganistan haritada var olan bir noktadan ibaret ve bir NATO saldırısında çocuğunu kaybeden Afganlının, ABD saldırısında yakınını kaybeden Iraklının hislerini anlamaktan çok uzaktır. Bu sebeple ortalama bir ABD vatandaşının, Arapların kendilerine duydukları kini anlaması mümkün değildir.

Irak’taki büyük direnişin arkasında yatan sebeplerden birisi budur diyen Fisk yazısında, Irak başarısızlığının ABD’nin uluslararası arenada ki egemenliğine karşı vurulan en büyük darbe olup olmadığını irdeliyor.

Fisk, yazısını evet ABD’nin gücü azalıyor, evet ABD’nin egemenliğine tehdit var diye bitiriyor, Roma İmparatorluğuna benzettiği ABD için, ‘Roma Çöküyor’ yorumunda bulunuyor.

ABD’de pek çok kişinin algılamadığı bu tehdit aslında Washington’da bir süredir konuşuluyor.

CIA ve ABD Milli Güvenlik Konseyi ne düşünüyor?

Fred Kaplan, Slate’de 26 Haziran 2005 tarihli ‘önemli’ makalesinde ‘hangi cesur politikacı, ABD’nin dünya lideri olarak oynadığı rolün zayıfladığını kabul edecek’ diye sormuştu. Kaplan’ın bu sorusunu arkasında, CIA’in ve ABD Milli Güvenlik Konseyi’nin (CIA web sitesinde elektronik kopyası mevcut olan) ‘Mapping the Global Future: Report of the National Intelligence Council’s 2020 Project’ isimli raporu ve raporun ortaya çıkardığı çarpıcı sonuçlar yer almaktadır.

Raporun en can alıcı bölümü; ‘Çin ve Hindistan’ın yükselişi ABD egemenliğine tehdittir. Bu durum 19 yy’da Almanya gerilerken ABD’nin yükselişine benzemektedir. Çin ve Hindistan’ın gelişimi, beklenmedik potansiyel etkilere sahip olup, yeni yüzyılda dünyayı şekillendirecektir’ iddiasını yapmaktadır.

CIA’e göre, önümüzdeki 15 yıl içerisinde ABD yine ‘dünya düzenini belirleyen en önemli güç olacaktır.’ Fakat ‘dünyada söz sahibi olan yegâne güç olmayacaktır’. CIA projeksiyonuna göre Çin, Hindistan, Rusya ve Venezüella dünyanın tek kutuplu olmasını engelleyecekler ve ‘ABD’nin dünya jandarmalığı kısmi olarak son bulacaktır’.

Global egemenliğe yeni rakipler

Hem Fisk hem de Kaplan haklıdır. Son yıllarda dünya politika sahnesinde yaşanan gelişmeler bu iki analistin görüşlerini desteklemektedir.

ABD’nin Irak veya Afganistan politikalarının kesin başarıya ulaşmamış olması veya ABD’nin uluslararası etkinliğinin (özellikle enerji ve güvenlik politikaları için) azalmaya başlaması tek başına bu sonuca ulaştırmıyor.

Amerikan gücüne karşı yükselen yeni rakipler, dünyanın yeniden iki kutba hatta üç kutba doğru ilerlemesi bu korkuyu ve soruları beraberinde getiriyor.

ABD’nin dünya egemenliğinde üstünlüğünü muhtemeldir ki yeni yüzyılın ilk çeyreğinde de yaşayacak görünüyor. Fakat bu güce karşılık Rusya, Çin ve Hindistan’ın hızlı ekonomik büyümeleri ve her üç ülkenin ABD’nin hedef bölgelerinde karşı faaliyetlere geçmiş olması bu endişeleri artırıyor.

Özellikle Çin en büyük tehdit konumundadır. Çin’in ‘özgür kuvvetler’ olarak eğittiği, asıl amacı Pasifik'te ABD’ye karşı yapılacak bir savaş için hazırlanan askeri kuvvetleri ve deniz gücü bu tehdidin büyüklüğüne işaret ediyor.

Çin sadece ekonomik büyüklük ve askeri yatırımlar konusunda bir rekabete girmiyor ABD ile. Aynı zamanda bu ülke yıllar süren diplomatik suskunluğunu bozuyor ve Orta Doğu, Afrika, Batı Asya ve hatta Güney Amerika’da bir dizi politik açılım gerçekleştiriyor. Örnek olarak Venezüella’nın yönünü Washington’dan Pekin’e çevirmesi verilebilir.

Iran, Venezüella ve Rusya’nın petrol ticaretini dolardan Euro’ya çevirme girişimler yine bu tehdidin bir parçasıdır. Dolara vurulan darbe ABD ekonomisine dolayısı ile bu ülkenin gücüne vurulacaktır.

Rekabete örnek: Çinli şirketler Irak’ta

Orta Doğu’nun ve Kafkasların enerji kaynakları içinde Rusya’dan sonra Çin önemli bir rakip olacaktır. Bu görüşü destekler biçimde Çinli enerji ve petrol firmalarının Orta Doğu ve Kafkaslarda etkinliği artmaktadır. Bu görüşü destekleyen en önemli gelişme Irak petrolleri için verilen büyük mücadelede Asyalı firmaların ABD’li rakiplerine karşı (en azından şimdilik) kazandığı üstünlüktür.

ABD’nin Orta Doğu (ve özelde Irak) politikasının petrol hedefli olduğunu söyleyen uluslar arası politika uzmanlarına karşı yeni muhafazakârların verdikleri tek örnekte bu duruma işaret etmektedir. Irak’ta petrol sektöründe yapılan en son yapılan 8 yeni ihaleyi Asyalı (Çin, Hindistan ve Endonezya uyruklu) firmalar kazanmıştır.

Cambridge Energy Resarch Association kurumundan James Placke, Çin’in ABD ve İngiliz firmalarına karşı Irak’ta petrol konusunda çok önemli avantajları olduğunu belirtmektedir.

Benim şahsi tespitlerimde aynı yöndedir. Savaşın şirketleri yazısında belirttiğimiz şekilde Irak’ın yeniden yapılanmasında aslan payı, milyar dolarlık projeler ABD’li şirketlere ihale edilmiş olsa da güvenlik sebebiyle bu şirketlerin tamamı başarısızlığa uğramıştır. Bağdat’ın ortasında oluşturulan güvenlik bölgesinde (green zone) ikamet eden ABD’li şirketlerin fiilen Irak’ta proje gerçekleştirme imkânları yoktur.

Öte yandan, Çinli firmalar hem ülkeyi (Saddam döneminden beri) bilmekteler ve Irak halkına yabancı değildirler hem de Asyalı şirketlere karşı Irak halkında var olan hoşgörüden faydalanmaktadırlar.

Irak petrollerinde Çin’in kazandığı başarı kesin sonuç değildir. Şimdiye kadar ihale edilen projeler daha çok ‘petrol filminin’ fragmanı mahiyetindedirler. Esas mücadele yeni başlamaktadır.

Irak Enerji bakanlığı uzmanlarından Falah Al Jiburi’de bu düşünceyi destekler biçimde (5 Nisan 2007 tarihinde CNN International’a verdiği mülakatta), petrol savaşının yeni başladığını, esas ABD-Çin kapışmasının 2007 yılının ikinci yarısında yaşanacağını söylemektedir.