19 Haziran 2007

Terörün Yeni Stratejisi

Devlet terörü

Başlık yanıltmasın, devletin terör yarattığını iddia edenlerden değiliz. Aksine, Türkiye’nin mücadele ettiği terör olaylarının ‘devlet terörü’ olduğunu, kanlı terör örgütünün arkasındakilerin bir takım çapulcu olmayıp, çeşitli devletlerin desteği ile hareket edenler olduğuna inanıyoruz.

Terör ile mücadelede, her sosyal konuda olduğu gibi öncelik hastalığın iyi teşhis edilmesidir.

Türkiye bugün, kendisine karşı uygulamaya konulmuş bir devlet terörü ve/veya devletler terörü ile karşı karşıyadır.

Bölücülüğün sınıflandırılması

Bölücülük kavram olarak bir devletin içerisinde, onun vatandaşı olarak yaşayanların bir bölümünün ulusal birliğe karşı çıkarak yaşadıkları toprak parçası ile birlikte o devletten ayrılma çabalarına veya ilgili toprak parçası ile birlikte başka bir ülkeye katılmaya dair hak iddia etmelerine denir.

Yakın tarihte dünyada yaşanan bölücülük hadiselerini iki grupta toplayabiliriz.

Birinci grupta, tarihi bir oluşum ve birikimden kaynaklanan gerçek bir bölücülük olabilir. Bu durumda, (dış unsurlar tarafından tahrik edilmiş de olsa) aldatılmış veya inandırılmış bir kitlenin bağlı bulundukları devlete karşı isyanı söz konusudur. 20 ve 21. yüzyılın mikro (veya başka bir deyişle kompartıman) milliyetçilik anlayışı bu gruba çok uymaktadır).

İkinci grupta ise, gerçekte olmayan bir hareketin, çeşitli çıkar çevreleri ve devletler tarafından tahrik edilerek problem haline getirilmesi vardır. Burada mikro milliyetçilik veya etnik bölücülükten çok, rakip devletlerin bölgesel çıkarları için kullandıkları örgütsel oluşumlar söz konusudur. Dış güçler tarafından teşkilatlanan ve oluşturulan bölücü örgüt, o derecede iyi hesaplanmış ve kontrol altına alınmıştır ki, tehdit ettiği devleti yıkmaya değil, onu meşgul etmeye-engellemeye, güç kaybettirmeye, arkasındaki ülkelerin dış politikalarında ona karşı kullanılabilecek kozlar elde etmeye yönelik olarak geliştirilmiştir.

İşte PKK gerçeği ve PKK öncesi Türkiye’nin yaşadığı terör travmaları (ASALA, Türkiye Ulusal Kurtuluşçuları (KUK), Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi (THKP/C), KAWACILAR, Devrimci Doğu Kültür Dernekleri (DDKD), Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP) vb) bu ikinci oluşum tarafından açıklanmaktadır.

Özellikle Türkiye’nin 1960’lı yıllardan itibaren yaşadığı terör ve sosyal olayların arkasında ülkenin yoğun bir psikolojik savaşa itildiği, önemli iç ve dış problemlerle karşı karşıya kalındığı dönemler vardır.

Yukarıda ismi bahsedilen, bir kısmı tarih olan bir kısmı ise varlığını artık ancak uyuşturucu kaçakçılığı vb faaliyetlerle sürdürüp birer mafya örgütü haline gelen (THKP/C örneğinde olduğu gibi) terör örgütleri ‘belli’ zamanlama ve planlama ile Türkiye’nin karşısına çıkarılmıştır.

Öncelikle 1960’lı yıllara dönersek, soğuk savaş döneminde Türkiye ve batıya karşı girdiği psikolojik savaşta SSCB sadece Türkiye’de değil pek çok Avrupa ülkesinde, ilgili ülkeleri istikrarsızlaştırmak için terörü desteklemiş, terörist oluşumların arkasında yer almıştır. SSCB ile terör ilişkisi 1990’lı yılların başına kadar sürmüş, bu tarihten itibaren ‘yeniden yapılanma’ sürecini yaşayan Rusya, yarattığı ve beslediği terör örgütlerini ile ilişkisini fiilen kesmiş, sahipsiz kalan örgütler, yaşamak için gerekli finansmanları kaçakçılık ve benzeri faaliyetleri ile sağlamışlar veya kendilerine yeni patronlar bulmuşlardır.

Hem bahse konu 30 yıllık dönemde hem de daha sonrasında, orijini ve yönetimi başka ülkelere bağlı başka terör örgütleri de ortaya çıkmış ve bu örgütlerin çıkış zamanlaması hep Türkiye’nin meşgul olduğu, mücadele ettiği önemli dış olaylara denk gelmiştir.

Örnek vermek gerekirse;

Yunanistan’ın Megalo İdea’sının revaçta olduğu; Kıbrıs olayları, Ege kıta sahanlığı, Fır hattı, NATO’nun askeri yönetim kanadı ile ilgili Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan çekişmeler ve Batı Trakya Türk azınlığı konuları dünya gündeminde iken, terör çeşitli biçim ve sözde amaçlarla Türkiye’yi meşgul etmiş, güçsüz kılmıştır.

Yunan sorunları esnasında yaşanan en önemli terör olayları Türkiye’ye karşı ASALA’nın ortaya sürülmesi ve Türkiye’de iç savaş şartlarının oluşumunu hatırlatan 12 Eylül öncesi terördür.

Bu örnekten çıkarılacak sonuç, Türkiye’ye karşı uygulanan terör oyunun devlet terörü değil, devletler terörü olduğudur. Çünkü hem ASALA hem de yukarıda listesi verilen diğer terör örgütleri finansal ve lojistik kaynaklarının yanı sıra eğitim ve teşkilatlanma açısından sadece Yunan istihbaratından değil, Rus ve Bulgar istihbaratından da destek görmüşlerdi.

PKK’nın durumu

Türkiye’de gerçek bir bölücülük ve ayrılıkçılık hareketinin olmadığı aşikar. Yapılmak istenen bu paravan örgüt kullanılarak bölgede oluşturulmaya çalışılan çeşitli planların Türkiye’ye rağmen hayata geçirilmesidir.

Bölge ile ilgili ana plan, Irak’ın parçalanması, K. Irak’ta bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Bu ana planın çeşitli alt kategorileri vardır. Örneğin, Kerkük’ün K. Irak idaresine bağlanması, Irak Anayasasının 140. maddesinde tanımlanan ‘Kerkük Referandumu’ öncesi ‘normalleşme’ çalışmalarının hayata geçirilmemesi (Kerkük’e göç ettirilmiş Kürtlerin nüfus sayımına dahil edilmesi), K. Irak petrol kaynaklarının ABD’ye peyk olarak kurulacak bir Kürt devleti idaresinde kalması vb.

Başka bir açıdan bakınca PKK’nın bugün varlığının ve artan terör olaylarının arkasında yatan asli sebep ‘Orta Doğu Enerji Kaynakları’dır. PKK bu oyunda sadece maşa vazifesi görmektedir. Taşeron bir örgüttür, gerçek bir halk desteği de yoktur.

PKK’nın Amaçları

PKK bu oyunda kullanılabileceği sürece kullanılacak (aynen ASALA örneğinde olduğu gibi), misyonunu tamamladıktan sonra devreden çıkarılacaktır.

Bu sebeple PKK’nın uzun dönemli bir stratejisinin olduğuna inanmıyorum. Üstelik örgüt (http://onpunto.com/ShowBlog.aspx?Web=makpinar&CId=56647) eski yapısından da çok uzaktır. Başsız, yönetim zafiyeti içerisinde ve bugünkü haliyle K. Iraklı partilerin (KDP ve KYP) lejyon güçlerini oluşturmaktadır.

Eski ve Yeni Bölücü Strateji

K. Irak’ta oluşturulmaya çalışılan devlet asıl hedef demiştik. Bu hedefin ikinci ayağı Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri ile K. Iraklı Kürtleri organik bir yapı içerisinde göstermektir, bu oluşumu sağlamaktır.

İşte bu noktada (2005 yılından itibaren) uygulamaya konulan çok önemli bir strateji değişikliği göze çarpmaktadır.

Eski strateji Kürtlerin yaşadığı her ülkenin (Türkiye, İran, Suriye) Kürt nüfusunun ayrılıkçılığa teşviki ve bu amaca hizmet eden terör hareketleri idi. Bu açıdan bakınca, her ne kadar finansal ve lojistik olarak dış güçlerce beslense bile, PKK diğer ülkelerin bölücü hareketlerinden bağımsız sayılabilirdi.

Konuyu daha iyi anlatmak için biraz geriye gitmek gerekiyor. PKK’nın kurulduğu 1979 yılında, aynı amaca hizmet etmek isteyen KUK, KAWACILAR ve TKSP bölgede faaliyet gösteriyordu. PKK önce kanlı hesaplaşmalar ve katliamlardan sonra adı geçen örgütleri yok etti daha sonra da güya ‘Kürt halkının Türk, Arap ve Fars sömürgeciliği tarafından toplumsal yapısı dağıtılmış ve işgal edilmiş ülkesi Kürdistan’ın Doğu Anadolu Bölgesini Türk Askerinden temizleyip, bölgede Marksist-Leninist temele dayalı bağımsız bir devlet oluşturma’ misyonunu ilan etti.

Bu misyon o dönem benzer 5. kol faaliyetlerinin arkasında yer alan SSCB’nin böl ve yönet ilkesi ile birebir uymaktaydı. Eski strateji dediğim de bu hareket tarzıdır.

Bu strateji altında, PKK 2005 yılına kadar Türkiye topraklarının bir bölümü için faaliyet gösteren bir terör örgütüydü.

2005 sonrasında; parçalanan, sahipsiz kalan ve yaşaması tamamen ABD’ye bağımlı hale gelen örgüt bu ülkenin bölgesel çıkarlarında kullanacağı bir kart haline geldi, ABD’nin taşeronu oldu.

Yeni terör stratejisi, Türkiye’ye ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir’. Türkiye’nin belli oluşumları kabul etmesi, daha önce deklare ettiği kırmızı hattını geriye çekmesidir.

PKK bu strateji değişikliği ile aslında sahip değiştirmiştir. Kuruluşunda ve sonraki yaklaşık 10 yıllık süreçte SSCB tarafından kontrol edilen kanlı örgüt, SSCB’nin dağıldığı dönemde aralarında Yunanistan, Suriye, Ermenistan, Fransa, Almanya vb ülkelerinde olduğu çok sahipli bir süreç yaşamıştır. Her ülke 1991-2005 arasında patronsuz kalan örgütü (eşyanın tabiatı gereği) kendi çıkarları için kullanmıştır. Örneğin Suriye; Orta Doğu su paylaşımı sorunu için, Yunanistan; Türkiye ile ilgili yaşadığı uluslararası sorunlarda ülkemizi güçsüz düşürmek için...

Sonuçta bugüne gelirsek, PKK’nın patronu artık ABD’dir.

Ölüm ne, sıtma ne?

Türkiye’ye gösterilmeye çalışılan ölüm senaryosu bir iç savaş, bir kardeş kavgasıdır. Daha önce ‘Netırsın Tıştık bıme nabe’ başlıklı yazımızda ‘

Dolayısı ile PKK’nın oynadığı oyun, kalabalıklar psikolojisi ile ilgilidir. Tunceli’de karakola atılan bombanın da, Ahmet Kaya tişörtü ile sokakta dolaşan gençlerin davranışlarının da arkasında, kalabalıklarla oynanan oyun vardır.

Topluluk ruhunu tahrikle, şimdiye kadar başaramadıkları bir gayeye ulaşmaya çalışılmaktadır. Tüm kışkırtmalara karşın Türkler ve Kürtler tüm tarih boyunca olduğu gibi yine ‘kardeş’ olarak yaşamakta ve birbirlerini öyle görmektedirler. Bu kardeşlik sonucu, Türkiye’nin hiçbir yerinde (şehit cenazelerinden sonra bile) Kürtlere kaşı bir tepki gelişmemiştir.

Aksine kalabalıkların tepkisi direk PKK’ya ve onların destekçilerine olmuştur.

Öyleyse yapılacak şey basittir. Sahipsiz ve başsız kalabalıkları provoke etmek, iki kardeş halkın arasına nifak tohumları ekmektir. Aralarında zihni birlik, bütünlük ve ortak özellikler barındırmayacak şekilde bir araya gelen insanlar kışkırtılmalı, iki toplum birbirine düşman hale getirilmelidir.’ demiştik. İşte ölüm, bu kavganın başarılmasıdır.

Bu senaryoya karşı Türkiye’nin rıza göstermesi istenen ise K. Irak’taki Kürt devleti fikridir. Önce Bu devlet oluşumu sağlanacak, daha sonra Türkiye, Suriye ve İran için yeni senaryolar uygulamaya konulacaktır.

Sonuç

G. Wardlaw (Political Terrorism: Theory, Tactics and Countermeasures, Cambridge University Press, 1982) Türkiye’nin 12 Eylül’den önce yaşadığı terör ortamını ‘ideological trap-ideoloji tuzağı’ diye adlandırıyor. Bizde bu tanımdan hareketle, PKK’nın ve bu paravan örgüt vasıtasıyla yapılanın bir çeşit ‘ethnic trap-etnik tuzak’ olduğunu bilelim, çözümü, bu teşhisi koyduktan sonra uygulayalım.

Dost kim düşman kim sorusu bu teşhisi koymakla cevap buluyor...