20 Haziran 2007

Aydınların Afyonu

Bu yazı 02.04.2007 tarihinde thenewport.onpunto.com adresinde yayınlanmıştır.

Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademilerinde basına kapalı yaptığı konuşmanın içeriği önce Radikal daha sonra da Hürriyet gazetelerinde yayınlandı. Büyükanıt, konuşmasının bir bölümünde hayretle değilse bile esefle karşıladığı bir gerçeğe parmak basıyordu: ‘Türk milletinin gösterdiği en ufak duyarlılığı milliyetçilik yükseliyor diye vasıflandıranlar, bölücü terör örgütünün ırkçılığa dayalı eylemlerine aynı duyarlılığı göstermemektedirler’.
Zannederim ki militarizmle, ‘orduyu sevmek’ arasındaki ince çizgiyi iyi oturtmuş herkes Büyükanıt’ın tespitinin altına imzasını atacaktır.

Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademilerinde basına kapalı yaptığı konuşmanın içeriği önce Radikal daha sonra da Hürriyet gazetelerinde yayınlandı. Büyükanıt, konuşmasının bir bölümünde hayretle değilse bile esefle karşıladığı bir gerçeğe parmak basıyordu: ‘Türk milletinin gösterdiği en ufak duyarlılığı milliyetçilik yükseliyor diye vasıflandıranlar, bölücü terör örgütünün ırkçılığa dayalı eylemlerine aynı duyarlılığı göstermemektedirler’.
Zannederim ki militarizmle, ‘orduyu sevmek’ arasındaki ince çizgiyi iyi oturtmuş herkes Büyükanıt’ın tespitinin altına imzasını atacaktır.

Büyükanıt’ın bu haklı isyanı bana ünlü Fransız sosyolog Raymond Aron’un ‘Aydınların Afyonu’ isimli kitabını hatırlattı.

Aron kitabında Fransa’daki aydınları, ‘demokrasilerin kusurlarına en küçük toleransı olmayan, ama bir doktrin adına işlenmişse en büyük cinayetleri hoş görenler olarak tanımlar’ ve bu tavırlarının altında yatan sosyolojik sebepleri araştırır.

Büyükanıt’ın tespiti ile Aron’un bulguları birbirlerine ne kadar da benziyor...

Aron, Fransız aydınlarını irdelerken bazı mitlerle karşılaşır; sol, devrim, proletarya, burjuvazi, sosyalizm gibi. Bizde de toplumun en çok konuşan ve sesi en çok çıkan aydınlarına bakınca aynı mukaddes kelimelerle karşılaşmaz mıyız? Söz gelimi demokrasi Türkiye aydınları içinde bir mittir. Fakat bizde demokrasi kendi fikir ve ideolojimize uygun saha ve şartları oluşturması için arzulanır.

Demokrasi bizim kendi doğrularımızı seslendirmemiz için, bu özgürlüğü kazanmamız için bir vasıtadır. Karşımızdaki fikirlerin ve yaşam tarzlarının var olmasından ve sesli olarak dile getirilmesinden bile rahatsızlık duyarız. Bizden olmayan haksızdır, yanlıştır. Tek doğru bizim inandığımızdır.

Misal, karşımızdaki kişi eğer milliyetçi ise onu en hafif sıfatla ‘kafatasçı’ olarak adlandırabiliriz. Yok eğer liberal ekonomik sisteme, piyasa şartlarına inanıyorsa, bu takdirde yapıştırılacak sıfat ‘liboşluk’ olacaktır. Özgürlükçü iseniz eğer, size verilecek isim ‘hain’ olabilir. Yok eğer kendinizi geliştirir, fikri yapınızda ıslahatlar yaparsanız bu durumda da ‘döneklik’ damgası yemeniz işten bile değildir.

Aron, Fransız aydınları için geliştirmiş aydınların afyonu tabirini. Aron’a göre tüm tarihsel gelişimin ve realitelerin aksine bugün hepsi çürümüş ve içi kof olan mukaddes kelimeler birer afyon gibi aydın kesimini etkilemiştir. Yani Fransa’da aydınlar bu mitlerin, efsanelerin, mukaddes kelimelerin afyonu ile realiteden de demokratik düşünce tarzından da uzaklaşmışlardır.

Bizde de durum çok farklı değil. Belki Aron’un analizini yaptığı sosyal şartlar ve uluslar arası konjonktür değişmiş olduğundan, afyon yutmuşcasına, körü körüne inanan bir aydın sınıf varlığından bahsedemeyiz artık. Türkiye’de olsa olsa ‘şaşı bakan bir aydın sınıfı’ oluşmuş durumda, aynen Genel Kurmay Başkanı’nın işaret ettiği gibi, söylem ve eylemlerinde çifte standart taşıyan, bu standardın ortaya çıkmasından rahatsızlık duymayan bir aydın sınıfı söz konusu.

Yine de iyi niyetlileri ve kötü niyetlileri ayırmakta fayda var. Söz ve fiilleri ile terör örgütünün savunucusu olanları analiz etmeye bile gerek yok, yani kötü niyetlileri. Değişik isimlerde faaliyet gösteren bazı sivil toplum örgütleri (ki bunların bir bölümü çalışmalarının kaynağını AB fonlarından temin etmektedir) Türkiye’de terörün ve ayrılıkçı fikirlerin akademik platformları olarak işlev görmektedirler.

İyi niyetli fakat şaşı bakan aydınlara gelirsek, bu kesimin en büyük problemi, hem düşünce sistematiklerinde hem de analitik analiz temellerindeki yetersizliktir. Her şeyden önce Türkiye’de aydın olarak isimlendirilen kesim, ülkenin içinde bulunduğu sosyolojik durumdan muaf değildir. Nasıl ki toplumun diğer kesimleri ‘kentlileşememişse’, Türkiye’de aydın kesimde ‘köylülükten’ kurtulamamıştır.

Üstelik, aydın olarak adlandırılan kesimin önemli bir bölümü yazar-çizer-edebiyatçılardan oluşmaktadır. Haliyle bu kesimin bilimsel spekülasyon becerileri eksiktir. Dolayısı ile ‘tek doğruya’ inanırlar ve maalesef ‘sloganlarla’ konuşurlar.

Oysa, bilimsellik her şeyden önce normatiflikten arınmayı, analizlerde ‘değer yargılarına’ yer vermemeyi gerektirir. Bilimde iyi, güzel, olmalı vb hükümler yer almaz. Bir şeyin doğruluğu ancak sınanarak, test edilerek anlaşılabilir. Yani bilimsel yöntemde, sistematikte kişilerin mental yapılarını etkileyen çevre şartları ve o şartların oluşturduğu değer yargılarına yer yoktur.

Bu sistematikte, sosyal olaylarda siyah ve beyaz yoktur. Toplum değişik renk ve fikirlerden oluşan bir spektrumdur. İlaveten bir şeyin doğruluğu gibi yanlışlığına da ancak test edilerek, bilimsel olarak sınanarak karar verilebilir.

Türkiye’de ihmal edilen pozitif bilim mensuplarına gelirsek –matematik, fizik, tabi bilimler vb-, bu sahalarda çalışanlar bizde hem aydın sınıfından kabul görmezler, hem de bilimsel sistematiğe diğer gruba – edebiyatçılar, yazarlar- göre daha yatkın olsalar da maalesef dilsizdirler, laldirler, sosyal konularda sessizdirler.

Netice, Genel Kurmay Başkanı’nın isyanına dönersek...

Evet, bu ülkede şaşı bakan aydınlar var... evet, bu ülkede kesin inançlı ve sloganlarla konuşan bir aydın kesim var... Bu ülkede ‘efsanelerin’ tesirinde kalmış, mitlerden ve dogmatik düşünceden kendini kurtaramamış bir ‘elit-aydın’ kesim var... Bu ülkede demokrasiyi sadece kendisi için isteyen, karşısındakinin yaşam hakkına saygı göstermeyen bir aydın sınıf var...

Ve her şeyden öte bilimselliğin namusunu taşımadığı için, ‘Türkiye’nin en ufak bir hatasında ayağa kalkıp, kendi ülkesine sıfır toleransla davranırken, ideolojik ve/veya ayrılıkçı teröristleri’ desteklemekte beis görmeyen bir aydın sınıf var...

Fakat müsterih olalım, bu kesim kadar sesi çok çıkmasa bile militarizme varmayan bir muhabbetle ordusunu seven ve terörü lanetleyen birde ‘arif’ kesim var...